TARİF-HAN: Arapça-Farsça, açıklama yapan demektir. Eskiden tekke ve camilerde, namazdan önce, Peygamberimizin (s) ve İslâm büyüklerinin özelliklerine dâir yüksek sesle cemâate açıklamalarda bulunan görevlilere denirdi. Bu tâbir, vakfiyelerde geçmektedir.
TARİKAT: Arapça, yol demektir. Bu kelime bir bakıma metot, usûl anlamına gelir. Şeyh denilen bir öğretmen nezâretinde, istekli (mürid veya tâlib) nin, Allah'a ulaşma, yani sürekli Allah tefekkür ve bilincini (ihsan) kazanma konusunda takip ettiği usule veya metoda, tarikat adı verilir. Tarikat, bunu gerçekleştirmek maksadıyla, farz ve vacibin ötesinde bir takım nafilelere, özellikle sünnetlere ağırlık verir. İlk devirde sûfîler, kendilerinden daha deneyimli durumda olanlardan yararlanmakla birlikte, bugün bildiğimiz şekliyle teknik mânâda tarikat kurmamışlardı. Tari-katlaşma (veya organize tasavvuf) hareketi, yaklaşık XII. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Tarikatlar, şeriata bağlı olan ve olmayan diye, ikiye ayrılır. Tarikatları, 1) Tarîk-ı Ahyâr: ibâdet ve takva yoluna ağırlık veren tarikat, 2) Tarîk-ı Ebrâr: Nefse çile çektirme yönü özellik kazanan tarikat, 3) Tarîk-ı Şuttâr: Aşk ve vecd ile hedefe ulaşmayı amaçlayan tarikat olmak üzere, üçe ayrımak da mümkündür. Tarikatlar, zamanla kollara ayrılarak iyice çoğalmışlardır. Zikri, tefekkürî (sessiz) çeken tarikatlar olduğu gibi, dil ile açıktan çekenler de vardır. Kimi tarikatlar, zikri oturarak, kimi de ayakta yapar. Şeriat, tarikat, hakikat üçlemini kısaca şöyle anlatmak mümkündür: "Şeriatta şu senin bu benim; tarikatta, şu senin, bu da senin: hakikatta, şu ve bu, ne senin ne de benim, her ikisi de Allah'ın". Tarikatlar, kurucusu olan Şeyhlerin adlarıyla anılır: Meselâ, Hacı Bayram Veli'nin kurduğu tarikata, Bayramiyye; Hacı Şaban Velî'ninkine Şa'bâniyye; Hacı Bektaş Veli'ninkine de Bektaşîyye denir. Cürcanî, tarikatı, makamlarda yükselip menzilleri kat ederek Allah'a ulaşan sâliklere mahsûs gidiş, şeklinde tanımlar.
Şeriattır tarikatın kapısı Tarikattır hakikatin yapısı Hakikattir marifetin tapısı Marifet gevheri hazinetullah. Mehmet Ali Hilmi Dede Baba
TARİKATCİHAZI: Tarikat mensup-larının sırtlarına giydikleri elbise, başlarına giydikleri külah, ayaklarına giydikleri papuç, ellerinde taşıdıkları asa (baston), bellerine takındıkları kemer, sırtlarındaki hırka vs. gibi şeyler hakkında kullanılan tâbirdir.
TARİKATÇI: Mevlevi tâbiridir. Tarikata yeni girenlere, tarikat usûl ve erkânını öğretmekle görevli bulunan dede-ye, tarikatçı denir. Buna pîş-kadem veya ser-tarîk de denir. Çelebi Efen-di'nin yardımcısı makamındadır.
TARİKATÇI KÖÇEĞİ: Köçek, Farsça küçik'den bozmadır, küçük manasınadır. Bu, bir Mevlevî tâbiridir. Tarikatçının hizmetinde bulunan cân'a verilen addır.
TARİKATÇI MEZARI: Mevlevî tâbiridir. Mevlânâ'nın türbesinin Babü's-Selâm'dan girilince, sol tarafında bulunan mezarlığa verilen isim.
TARÎK-I AHMED-İ MUHTAR: Arapça, seçilmiş Ahmed (Hz. Muhammed-s-)'in yolu anlamına, Os-manlıca-Farsça usûl üzere yazılmış bir tamlama. Hz. Muhammed (s)'in yolu. Bütün sûfiyye tarikatlarının hepsi, Tarikat-ı Muhammediy-ye(s) dir.
TÂRİK-İ DÜNYA: Arapça, dünyayı terke-den kişi demektir. Dünya ile alâkasını kesen, uzlete çekilen (misantrop) kişi için kullanılan bir tâbirdir.
Târik-i dünyâ geçünür derbeder, Der tama itme bana, kendi eder. Vâhid
TASARRUF: Arapça, bir işte hareket etmek, bir işin içine girip idare etmek, gibi anlamlan olan bir kelime. İnsanlara, eşyaya, çeşitli şekillerde etki etmek, onları idare etmek, Allah'ın çok yakın dostlarına bahşettiği bir lütuf ve keramet olarak tanımlanan tasarruf olayında, "attığın zaman sen atmadın fakat Allah attı" (Enfâl/ 17) âyetinde ifade edildiği gibi, gerçek fail Allah'tır. Sûfiler bu durumu, maşayla sobadan ateş alan adamın haline benzetirler. Sobadan ateşi alan maşa mıdır, yoksa adam mı? Bu misalde, Allah dostunun yeri maşa'dır. Abdülkâdir Geylânî gibi bazı büyük velîlerin, öldükten sonra da tasarruf ettiği, sık sık nakledilir. Tasarruf için ism-i azam başta olmak üzere, bazı Esmâ-yı İlâhî ve bazı me'sûr ibareler kullanılır. Ancak bu gibi esmanın etki edebilmesi, kişiye bağlıdır. Yani tesir için, Hz. İsa ağzı gereklidir. Tasarrufta gerçek fâillin kul olduğuna inanmak, şirktir, zira gerçek fail Allah'tır. Tasarrufta etkili olanlara el-Bâzü'l-Eşhel (tuttuğunu koparan doğan kuşu) adı verilir.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.