NEFS-İ MULHİME: ilham ve keşfe nail olan nefis, iyiyi kötüden ayıran irâdeye, nefs-i mülhime denir. Bu, nefsin ulaştığı üçüncü makamdır. Bu, bir iyileşme derecesidir. Artık nefis, sevabını ve günahını Allah'ın yardımı ile bilmektedir; bu sebeple, Allah'tan gayrı herşeyden uzaklaşır. Ruhlar âlemine yönelen bu nefis, aşk hali içindedir, ilmi sever, cömerttir, kanaatkar ve mütevazidir. Sabır ve tahammül gücü artmıştır. Müsamahakârdır, zahmete ve işkenceye katlanır. Kainatın sırrına hayran kalır, halkı terkedip Hakk'a yaklaşır. Sözü güzel ve hikmetli olur.
NEFS-İ NATIKA: Arapça, konuşan nefis anlamına gelir. Zâtında maddeden sıyrılmış, ancak, yaptığı işte, maddeye bitişik olan bir cevherdir. Feleklerin nefisleri de böyledir. Akıl'a da, nefs-i natıka denir.
NEFS-İ RÂDIYE: Arapça, razı olan, hoşnud kalan nefis demektir. Rızâ makamına eren nefis. Bu durumdaki nefis, kendi irâdesinden vazgeçip Hakk'ın irâdesine tâbi olur. Hiç bir şeyden şikâyet etmez. Nefsin olgunluk yolundaki beşinci makamı, râdıye'dir. Nefs yerilmiş, beşerî özelliklerden kurtulup, fenâ'ya ulaşmıştır. Artık o, emir ve yasaklara tam olarak uyar. Kendinde güzel ahlaklar zuhur eder. Zaman zaman, Allah'ın isimleri ve sıfatlarının tecellîsine mazhar olur. iyilikler onun şahsiyetidir, Hakka'l-yakîn mertebesine ulaşmıştır. Bkz.: Fecr/28.
NEFS-İ RAHMANÎ: Rahman'a mensub olan nefise denir. Buna kudsî ve İlâhî nefis de denir.
NEFS-İ SÂFİYYE: Arınmış nefis anlamına Arapça bir ifâde. Nefs-i kâmileye, nefs-i sâfiyye diyenler de vardır.
NEFY: Bir şeyi uzaklaştırmak anlamında Arapça bir kelime. Tasavvufî olarak beşerî sıfatların Bilinmesidir.
NEFY Ü İSBAT: Yok etme ve var etme anlamlarına iki Arapça kelime. Nakşî ıstılahıdır. Nakşî büyüklerinden gelen ikinci zikir şekli. Kalp ile yapılan Hafî zikrin Nefy ü İsbât ile yapılmasıdır. Müride telkin edilen "La ilahe illallah" kelime-i tevhidi Nefy ü İsbât ile yapılır. Dil damağa yapıştırılır, nefes göbeğin altında hapsedilir, sonra tahayyül ederek dimağın sonuna kadar "la" çeker. Oradan "ilahe" sağ omuzuna, "illallah" da kalbe devredilir. Kalp, şeklini ve yerini bildiğimiz, sol taraftaki en kısa kaburga kemiğinin altındaki kalptir. "illallah" lafzı bütün kuvvetiyle kalbin en derinliklerine işleyecek ve harareti de vücudu saracak derecede kalbe devredilir. "La ilahe" derken bütün masivayı, yani Allah'tan başka ne varsa hepsini kalbinden, gönlünden temizler, her birinin fani olduğunu tefekkür eder ve o gözle bakar.
"İllallah" derken de Cenab-ı Hakk'ın zât'ının bekâsını, Bâki'nin ancak O olduğunu kalbine nakşeder. Bunu bütün letâifiyle yapar. "La ilahe illallah"ın aslî harfleriyle yazısının şeklini düşünür, mânâsını düşünür ki Allah'ın zatından başka maksad yoktur. O'ndan başka maksadımız olmadığını söylemek, O'ndan başka mabudumuz olmadığını söylemekten daha şümullüdür. Yani daha geniş kapsamlıdır. Çünkü her mabud aynı zamanda maksuddur. Aksi olamaz. Bunun sonunda kalbi ile "Muhammedun Resûlullah" der. Bunu söylerken Rasûlullah'a ittiba etmeye kendini şartlandırır. Bunu böyle tamamladıktan sonra nefsinin kuvvet derecesine göre bunu tekrar eder. Bırakırken tek sayıda bırakır. Buna vukuf-i kalbî denir. Biraz istirahat edince diğer bir nefesle tekrar başlar. Fakat iki nefes arasında gaflet etmemeğe bilhassa dikkat eder. Tahayyülünü aynı haliyle devam ettirir. Nefy ü isbâta devam edebilmesi için bu zaruridir. Sayı yirmi bire ulaşınca neticesi görülür. Bu da kendisinin fâni olduğunu anlayıp Hakk'ın mutlak Baki olduğu hakikatına ermektir. Eğer nefy ü isbâtın neticesi görülmediyse âdabına riayet edilmemiş demektir. Maksadın husulü için sözü işine uygun olarak tekrar başlasın, inancıyla ve ameliyle zikrettiğine göre olmağa çalışsın. Kendini yoklasın! Mâsivâdan bir maksudu vardır. Eğer Allah'tan başka tek yaratıktan bir şey bekliyorsa yalancı durumundadır. Kabiliyeti, cezbe halinin başlangıcına tahammül derecesinde olan kimse, yukarıda anlattığımız ilk zincir şekliyle çalışsın. Sülûke istidadı olan da bu iki şekilde zikre çalışsın. Her ikisi de kalp ile yapılır. Eğer buna hakkıyla çalışır, nefyedilecek olanı nefyeder, isbat edilecek olanı isbat ederse netice görülür. Murakabeye başlayacak hale gelir. * * * Şeyh İsmail el-Hâlidî kuddise sirruh buyurmuştur ki: Nefy ü isbat yaparken dokuz şarta riayet etmek lâzımdır: 1. Habs-i nefes (Nefsini tutmak). 2. Lailâhe illallah zikri. 3. Bu kelime-i tevhidin nakşının, yazısının tefekkürü. 4. Bunun mânâsını tefekkür. 5. Darb. Vurmak: Bunu cana işleyecek şekilde kalbine ve diğer letâifine duyurmak. 6. Buna kalbin tamamen iştirak etmesi: Vukufu'l-Kalb. 7. Sayının tek olmasına riayet etmek: Vukuf-u adedî. 8. Sonunda "Muhammedün Rasûlullah" zikri. 9. "Allahümme ente maksudî ve rıdake matlubî" diyerek Allah'a dönmek. Zikrin bu şeklini Hâce Abdülhâlik Gucduvânî kuddise sirruh Hızır aleyhisselam'dan almıştır. Hızır aleyhisselam, onun suya dalmasını emrederek zikrin bu şeklini öğretmiştir. Suya dalmasını emretmesinin sebebi habs-i nefesi kolay yapabilmek içindir. Çünkü başlangıçta en ihtiyatlı yol budur.
NEHÂRİYYE: Ömer b. Musa en-Nehârî el-Hü-seynî tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu. Kâdiriyye'nin şubelerindendir.
NEMED-PÛŞ: Farsça, aba giyen demektir. Dervişe nemed-pûş denir. Sırtlarına yünden aba giydikleri için, dervişler hakkında kullanılan bir tâbirdir. Nemed, keçe, aba, yünden yapılma örtü demektir.
Külahım asumandır tâc ü fahre rağbetim yokdur, Nemed-pûşf-i tecrfdim cihana minnetim yokdur. Zarîfî Ahmed Bey
NERDE BİRLİK ORDA DİRLİK : Tasavvuf yolunda kardeşlerin arasında ikilik olmaması gerektiğini, bu şekilde birlik sağlanınca, huzur ve sükûnun elde edileceğini bildiren bir atasözü.
Said aydur ki dirlik, dost ile olsa birlik, Ayrılmaksız bilelik bulmuş rüzigârında.
NESEB: Arapça, soy demektir. Müridin, kendi bağlı olduğu şeyhinin manevî soy ağacını bilmesi ve kendini onun evladı sayması. Mürşid, müridin ikinci doğuşunu gerçekleştiren manevî babasıdır, mürid de mürşidin manevî evlâdıdır. Tasavvufta sahih bir silsile, büyük önem arzeder. Bu yüzden silsile, mürid tarafından ezbere bilinir ve bağlı olduğu yolun Hz. Muhammed (s)'e hangi şahıslardan geçerek ulaştığı ispatlanırdı.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.