PABUÇ: Farsça, ayağa giyilen şey demektir, Pâ : Ayak, Pûş: Giymek manasına gelir. Tasavvuf âdabına göre, misafirin ayakkabıları dışarı doğru çevrilmez. Bunun sebebi, misafirin giderken, sırtını ev sahibine dönme zorunda kalmasıdır. Bu şekilde misafir, arkasını dönmeden ayakkabısını giyer ve o şekilde de kapıdan çıkar. Buradaki ince espiri, insanın insana saygılı olmasıdır. Yine, bir misafirin ayakkabılarının dışa çevrilmesi, onun bir daha gelmesini istememe anlamına gelir. Suçluların ayakkabılarının burnu dışarı çevrilerek, ona bir daha gelmemesi mesajı tasavvuf adabında bu şekilde iletilir. Bu duruma "seyyah vermek" veya "papuç çevirmek" denir. Bu deyim, halk arasında "pabucunu eline verdiler" şeklinde kullanılır.
PABUCU DAMA ATILMAK : Eskiden esnaflar, fütüvvet teşkilâtı bünyesinde bir tarikat şeyhine bağlı idiler. Esnaftan biri, fütüvvet terbiye ve âdabına aykırı bir davranış sergilerse (meselâ, bağlı olduğu loncaya aidatını ödemezse, hile yaparsa, ahlâksız bir iş yaparsa) dükkanının önünde, fütüvvet erenlerinin, şeyhinin ve ahî babanın huzurunda, ayakkabıları çıkarılarak niyaz durumunda muhakeme edilir. Suçlu olduğu sonucuna varılırsa, pabuçları dükkanın damına atılır. Dükkanı belirli bir zaman için veya sürekli olarak kapatılır, ticaret ve san'attan men edilirdi. Pabucu dama atıldı, artık işi bitti manasına gelir.
PALHENG: Farsça, av veya suçlu kişinin bağlandığı kemende, ipe derler. Dizgin anlamına da gelir. Kalenderi ve Bektaşîlerde, bele kuşatılan kemerin biraz sol tarafına bağlanan, yaklaşık el büyüklüğündeki taşa denir. Bu taş, onu bağlayanı dizginleyip, nefsine galip geldiğine işaret eder. Palheng, genellikle, balımtaşı denen balgamî taştan yapılır. On iki imama işaret olarak, on iki köşelidir. Pirinç veya gümüşten bir mahfaza, bu taşı arkadan tutar. Yine, arkadaki bir halkadan geçen kuşakla, beldeki kemerin üstüne ve göbeğin sol tarafına gelmek üzere kuşanılır. Adının palheng olup olmadığını bilmediğimiz siyah bir taşı, Hacı Bayram Velî'nin, açlık riyazetlerinde, Hz. Peygamber (s)'i taklid etmek üzere karnına iple bağladığı bilinmektedir. Hüseyin Vassaf, Sefîne'sinde, 1910'lu yıllardaki, Ankara'ya yaptığı bir yolculukta, Hacı Bayram'ın türbesini ziyaret ettiğini ve orada bu taşı gördüğünü yazar. Şimdi bu taş Ankara'da Etnografya Müzesi'nde sergilenmektedir. Yunus Emre'nin şiirlerinde geçtiğine göre, onüçüncü yüzyıllarda palhengin bir tarikat cihazı olarak kullanıldığı söylenebilir:
Yunus, imdi tevbeye gel. Can sendeyken eyle amel. Aşk ile gel kuşanıgör, Bu dervişlik pâlhengini.
PÂY-I MÂCÂN: Mevlevîler bu tâbiri "ayakkabılık" anlamında deyimleştirmişlerdir. Tasavvufî edebe aykırı hareket eden bir derviş, ayakkabılıkta sağ kulağı sol elinde, sol kulağı sağ elinde olarak tek ayak üzerinde bir süre durma cezasına çarptırılırdı. Bu cezaya pây-ı mâcân denir.
PAZAR: insanların alış veriş yapmak üzere toplandığı yerler, Farsça bâzâr denir. "B" harfi Türkçe kullanımda, "P" harfine dönüşmüştür, ilahî nurların ortaya çıktığı yer. Kesret ve tefrika mertebesi. Bu terim aşk pazarı ve melâmet pazarı şeklinde de kullanılır. Birincisi, Allah aşkına düşen kişiyi, ikincisi de çile ve belâları ifâde eder.
PAZARCI MAŞASI : Mevlevî terimlerindendir. Pazarcı beline demir takıp, tekkenin levazımını tedarik için pazara giderdi. Pazarcının beline takdığı demire pazarcı maşası denir. Pazar esnafı, bu demiri görünce, pazarcıya vereceği, satacağı malda indirim yapardı.
PENÇE-İ ÂL-İ ABA: Aba ailesinin pençesi anlamına Farsça-Arapça bir tamlama. Hz. Muhammed (s), Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Fâtıma'nın adlarının, el pençesi şeklinde yazılıp kazındığı levhalara denir.
PEND: Farsça, öğüt, nasihat anlamında bir kelime. Hz. Peygamber (s)'in "Din nasihattir" hadisi, tasavvufta, motive edici bir düstûrdur. Nitekim, tasavvufî sohbetin hedeflerinden biri ve en önemlisi nasihat içerikli olmasıdır. Bu konuda "Pendnâme" adlı eserler verilmiştir. Seyyid Ali Hemedânî ve Feridüddin Attar'ın "Pendnâme"leri bu meyânda zikrolunabilir.
Ey birader dinle pendim, varsa malın sakla tek Düşmanına kalsın kalırsa, dosta muhtaç olma tek. La edrî
PERİ: Farsça, uçmak anlamına gelen "perîden" mastarından türetilmiş, ism-i fail olup, uçan demektir. Cinlerden güzel olan ve zarar vermeyenlere, peri denilir. Güzel yüzlü olan kişilere, peri yüzlü tâbiri kullanılır. Peripeyker, peri evladı, perirû kelimeleri de aynı anlamı taşırlar. Türkçemizde kullanılan "perisi hoşlanmamak" tâbiri, ruhen uyuşmamayı ve sevmemeyi ifâde eden olumsuz bir anlama sahiptir.
PERDE: Farsça, örtü demektir. Allah ve insan arasında yetmiş bin perde bulunduğunu bildiren bir hadis-i şerif vardır. (Müslim, İman, 293). Bu perdelerden bir kısmı zulmanî, bir kısmı da nuranîdir. Mal, mülk, menfaat, dünya sevgisi, şehvet, zulmanî; Allah'a ait tecelliler ise nurânî perdedir. Tasavvufî sülük ve vuslat yolunda, bu perdelerin kaldırılması gerekir.
PEŞTEMAL: Farsça, belden aşağı sarılarak giyilen havlu veya bezden mamul giysiye denir. Fütüvvet erbabının simgesi durumunda bulunan peştemal kuşanmak, çıraklıktan ustalığa yükselenlere uygulanan bir törenin adıdır. Bu törende ahî lideri, işinde ustalaşmış san'atkâra, peştemal kuşatır. Sonra, san'atının durumuna göre, kendisine terazî, makas, ustura gibi edevattan birini verirdi. Tören, esnaf topluluğunun huzurunda yapılırdı.
PERİŞANİ-PERİŞAN-PERİŞANLIK : Farsça, dağınıklık, zavallılık, mahzunluk vb. gibi anlamları olan bir kelimedir. Tasavvuf? açıdan, cem' âleminin zıddı olan tefrika âlemine denir.
PEYMANÇE: Farsça, ufak söz verme, ahitçik anlamına geldiği gibi, pay-ı mâcân'dan bozma bir kelime de olabilir. O takdirde pabuçluk, ayakkabılık manalarına gelir. Adâb ve erkân açısından ufak kusur işleyen dervişlere, ayakkabılıkta bir miktar, tek ayak üzerinde, ve çaprazlama iki elle iki kulağı tutma şeklinde uygulanan cezaya, peymançe denir. (Ayr. bkz. Pây-ı Mâcân) Gölpmarlı'nm incelemesine göre, bu ceza sonraları kalkmış olup, hizmeti bitiren derviş, niyaz vaziyetinde ayakkabılıkta durarak, hizmetinin "haklı, hayırlısını" diler. (Ayr. bkz. : Ayak mühürlemek ve Hak)
PEZEVENK: Farsça, "pejvend"den bozma bir kelime olup, kadın tüccarlığı yapan, fuhuş pazarlamacıları için kullanılan bir tâbirdir. Bu münasebetle, özellikle, tasavvuf ehli yol göstericiler, rehberlik yapanlar için bu tâbir kullanılmıştır. Hattâ medih olmak üzere "koca pezevenk" tâbiri de kullanılır.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.