GAYRET: Arapça, faaliyet, kıskanma manasınadır. İlâhî sıfatlardandır. Kulun gayreti, fillah, lillah ve alallah olmak üzere üç kısımdır. Birinci ve ikinci kısımlar; İslâm'ın emirlerine aykırı bir durum görünce, buna el ve dil ile karşı çıkmak veya bunlara imkân bulunmazsa, kalben buğz etmek, şeklindedir. Üçüncü kısım gayretullah ise; hakikî muhabbetle, mecazî muhabbet arasını farketmektir. Gayret aşırı sevgiden kaynaklanan bir husustur. Sevgide vefayı ifade eder. Allah'ın sıfatlarından biri de "Gayyûr" dur. Manası çok kıskanandır. Bu, kulun taatinde kendisinden başkasını ortak kılmamasına yönelik olarak Allah'ın kıskanma sıfatını gösterir.
GAYSİYYE: Ebu'l-Kays Said b. Süleyman b. Cemil tarafından Yemen'de kurulmuş, Kadiriyye'nin kolu bir tasavvuf okulu.
GAZAB: Arapça. Öfke, kızgınlık, dargınlık gibi mânâları ihtiva eder. Bu, Allah'ın şeytanı yarattığı ateştendir. Peygamberimiz (s) "gazaplanıp da cehenneme yaklaşmayan kimse yoktur" demiştir. İnsanlar bu konuda üç gruptur. Birincisi; tefritte olup hiç kızmaz, bu hamiyyet yokluğudur, yerilen bir özelliktir. Bu konuda İmam Şafiî (k.) şöyle der: "Kızmak islediği halde kızamıyan, merkeptir". İkincisi; orta yolludur. Kızmak gereken yerde, İslâmî olmak kaydıyla kızmak, gerekmeyen yerde kızmamak. Üçüncüsü ifrat; bu grup her şeye kızar, kızınca da aklın yönetimini kaybeder, bu da, yerilen bir özelliktir.
GAZÂL-I RÂNÂ: Farsça, güzel ceylan demektir. Ezelî sevgili.
GAZİYYE: Reşidiyye-i Şâziliyye 'nin kollarından bir tasavvuf okulunun adıdır. Kurucusu Şeydi Ebü'l-Kâsimü'l-Gazi es-Sicilmâsî (ö. 1573)'dir. Kurucusu olan Kasım'a nisbetle, Kasımiyye de denilir.
GAZZALİYYE: Cüneydiyye'nin bir koludur. Gazalî'nin görüşlerini benimseyenler tarafından, sonradan kurulmuş bir tasavvuf okulu.
GEBR : Farsça, mecûsi demektir. Telvinden kurtulmuş, tek renk olmuş arif kişi. Tek renk, vahdeti gösterir. Renksizlik de öyledir, zira arifin rengi yoktur. Suyun rengi, kabının rengidir.
GEDÂ : Farsça, dilenci mânâsında bir kelimedir, ilâhî tecellilere muhtaç olan sâlik.
GEÇME NAMERD KÖPRÜSÜNDEN, KO APARSIN SU SENİ YATMA TİLKİ GÖLGESİNDE, KO YESİN ARSLAN SENİ : Tevhid erbabı ve Allah dostlarının, canları pahasına da olsa bâtıla, boyun eğmeyecekleri anlamında bir atasözü.
GEL DEMEK VAR, GİT DEMEK YOK : Allah'a giden yol, herkese açık olup, kimse bundan mahrum edilemez. Binâenaleyh bu yolu benimseyeni de, mahrum etmek üzere git demek yoktur.
GELMEK İRADET, GİTMEK İCAZET : Bir kişi, bir tasavvuf büyüğünü ziyarete kendi gönlü ve isteğiyle gelir, elini öper, ancak, oradan ayrılması, şeyhin vereceği izine bağlıdır. Kendi başına kalkıp gitmeye yeltenmesi, edepsizliktir. Şeyh, bu durumu düşünerek, gelenlerin işleri ve özel durumları olduğunu düşünerek "haydi erenler, eyvallah hayırlara karşı" der, gelenler de edeble ayrılırlar.
GELMEK VAR DÖNMEK YOK; GİDENİN MALI, DÖNENİN CANI : Bektaşîliğe giriş töreninde, baba veya rehberin, yeni girene yaptığı nasihat arasında, bu söz de vardır. GENÇ : Farsça, hazine demektir. Kulluk makamı, gizli hazine (kenz-i mahfî), Zât-ı Kibriya.
GERÇEK-GERÇEK ERLER-GERÇEK ERENLER : Kalbindeki niyet, dilindeki söz ve yaptığı iş aynı olan kişiye gerçek (Hak) eri denir. Gerçek erenler, mânâsız iddialara girmezler.
GERMİ: Farsça, sıcaklık demektir. Sevgiden dolayı zuhur eden hararet. Erbabına göre, bu hararet karaciğerden doğmakta ve göğsün ortasında kendini göstermektedir.
GEVHER: Farsça, cevher demektir. Mânalar ve İlâhî sıfatlar.
GIBTA: İmrenme anlamında Arapça bir ifade. Hased ile gıbta arasında ince bir fark vardır. Allah'ın nimet verdiği kişiden o nimetin gitmesini istemek haseddir. Bu, Allah'ın İlâhî takdirde yaptığı taksime razı olmamak anlamına gelir. Gıbta ise, o nimetin o kişiden gitmesini istemeden, kendisinin de, o nimete sahip olmayı arzulamasıdır.
GINA: Arapça, zenginlik demektir. Gani (zengin) Hak'dan başkası değildir. Zira her şeyin zâtı O'nundur. Kul, Hak ile mâsivadan müstağni olunca gani (zengin) olur. Yani Hakk'a muhtaç olur, kullara muhtaç olmazsa, o kul, zengin demektir. Kul, onun vücudunu kazanınca herşeyi kazanmış olur, bu durumuyla o, Allah'tan gayri hiç bir şeyin varlığını ve tesirini görmez hâle gelir. Böylece hedefe ulaşır, sevgiliyi görmekle müjdelenir. Maddî zenginlik, tasavvufî disiplinlerde pek hoşgörülmemiştir. "Bir dinarla gecelemektense, zehirli yılanla gecelemeyi" yeğleyen sûfilere sık sık rastlanır. Ancak, Hindistan'da Sûhreverdiliğin bazı kolları, varlık içinde yokluğu esas alarak, müridleri helal yoldan zenginliğe yönlendirmiştir. Sonuç olarak tasavvuf erbabı, kulları fakir, Allah'ı zengin görmüştür.
GIŞA: Arapça, örtü, perde demektir. Kalp aynasının, nefs ve nevadan gelen olumsuz etkilerle kararması, bu durumda kalp katılaşır, basiret bağlanır, körleşir.
GIYBET: Arapça, dedidoku demektir. Birinin ardından, olumsuz yanlarını başkalarına söylemeye gıybet denir ki, haramdır. Allah'ın Settâr isminin, kulların ayıplarını örtmekte ilgili oluşu, bu konuda İlâhî bir örnektir. Hucurat suresinde dedikodu yapılan kişinin, ölü haldeki etinin yenilişindeki haramın şiddeti, dedikoduya eş tutulmuştur.
GİLANİYYE: Hikemiyye'nin kolu olan bir tasavvuf okulu.
GİSÛ : Farsça, omuzlara kadar dökülen saç anlamında bir kelime. Taleb yolu, Allah'ın ipinden kinayedir. Bu yolla Hakk'a erilir.
GORV KERDEN: Rehin vermek anlamında bir ifade. Salikin, kaderin hükmüne boyun eğip, varlığını ona teslim etmesi, kendi iradesiyle tedbir almaktan ve çabalamaktan vazgeçmesi.
GOYGOYCU : Muharrem ayının ilk günlerinde, toplu halde kapı kapı dolaşıp dilenenler için kullanılır, içlerinden biri ilâhi okur, okuduğu ilâhinin her mısrasının sonunda, diğerlerinin da "göy göy göy canım" demeleri sebebiyle, bunlara goygoycu denmiştir. Her mısra sonunda, toplu goygoy söylenerek okunan ilâhilerden bir örnek, şu şekildedir:
Kerbelâ'nın yazıları Şehid olmuş gazileri Fatma ana kuzuları Hasan ile Hüseyin'dir. Kerbelâ'nın tâ içinde Nur balkır siyah saçında Yatır alkanlar içinde Hasan ile Hüseyin'dir.
GÖÇMEK-GÖÇÜNMEK : Ölmek yerine kullanılan bir tabir. Yürümek de, ölmek manasınadır.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.