KANDİL GECESİ : Bazı mübarek geceler hakkında kullanılan tâbirdir. Rebiülevvel ayının onikinci gecesi Mevlid, Recebin ilk cuma gecesi Regaib, Şaban'ın onbeşinci gecesi Berât, Recebin yirmiyedinci gecesi Miraç, Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi Kadir gecesidir. Bu mübarek gecelerde, minarelerde mahyalar kurulur, kandiller yakılırdı. Günümüzde, bu iş için minare şerefelerinde elektrik ampulleri kullanılmaktadır. Kandil geceleri, ihya geceleridir.
KAN ET, KANUN ETME : Tarikat erkânına, yeni bir şey katmamak gerektiğini ihtar etmek üzere söylenir.
KANINI İÇİNE AKIT : Cezbe geldiği zaman veya bir hâl zuhurunda, dervişin bunu dışarı aksettirmemesi, sezdirmemesi ve normal davranıştan uzaklaşmaması demektir. Bu, temkin ehli sûfilerde olur. Telvin ehli olanlarda bu durum aksinedir. Bu, melâmet tavrı olarak da değerlendirilir.
KANTARA: Arapça'da büyük köprüye kantara denir. Dünya, kişiyi âhirete ulaştıran bir köprü durumundadır. Âl-i imran Suresi'nin 14 ve 15. âyetleri, dünya ve âhiret kıyaslamasını yapar ve hangisinin daha önemli olduğunu açıklarken orada şu ifadeler kullanır: "Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın birikmiş altın ve gümüşten, salma atlardan, sağmal hayvanlardan ve ekinlerden gelen zevklere düşkünlük ve bağlılık, insanlar için güzel gösterildi (ziynetlendirildi). Bunlar dünya hayatının meta'ıdır. Nihayet varılacak güzel yer, Allah'ın huzurudur. (Resulüm) De ki: Size bunlardan (yani dünya metâ'ından) daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür" (Âl-i imran/14-15).
KANUN ÇERAĞI: Bektaşîlerde taht ve Balım (Sultan) Taşı'nın önünde duran ve zeytinyağı ile yanan çıraya Kanun Çerağı denir. Pirinçten yapılmış, kapağı Bektaşî tacı şeklinde olup, fitil konacak üç lülesi bulunur. Kanun çerağı, iki yanındaki şamdanda duran ve tahtın üç basamağının, her basamağında yer alan üçer şamdandaki mumlarla beraber sayılırsa oniki, lülelerindeki fitillerle sayılırsa Meydandaki taht üstünde ve önünde bulunanlarla ondört çerağ eder ki, bu sayılar, âlemi aydınlatan hakikat önderleri oniki imama ve ondört masuma işaret ederler.
Çerağcı, Kanun Çerağını yakmadan (uyarmadan) tahtın önünde şu tercemanı okur: Kânûn-ı evliya, nuru's-semâvât Seksiz bu menzildir Tûr-ı münacât Kaçan rûşen olur, niyaz edip ver Muhammed Ali'ye candan salavât. İlk mısradan anlaşılacağı üzere, Kanun Çerağı'na, Evliya Çerağı da denir.
KAPI ALLAH KAPISIDIR : Akşemseddin, mürşidi, kulu Allah'a, Allah'ı da kula sevdiren kişi olarak tarif eder. Bu durumda, mürşid, müridi Allah'a ulaştıran kapı durumundadır. Ve bu kapı, ayırım gözetmeksizin herkese açıktır. Bu kapı insanlara hizmet kapısıdır, zira Allah'a açılmakla, Allah'a götürmektedir.
KAPIDAN GEÇMEK : Tasavvuf'î planda, murakabe özelliğini kazanmayı ifâde eder. Mevleviler bu duruma, kapıdan geçmek derler. Bu, çilesini bitirenlerin veya başka dergahtan gelip hücreye çıkacakların, veyahut çilekeş olmayıp da, fazileti ve olgunluğu bulunması veya şeyhe vâris olması sebebiyle, kendisine dedelik payesi verileceklerin "Murakabe Meydanı" na kabulüdür. Şeyh tâyini nedeniyle, ziyafet çekmek de, âdettir. Bu durumda ziyafetin masrafı, yeni şeyh efendiye âittir.Akşamdan sonra, yeni şeyhin dışında herkes meydanda toplanıp yemek yer, kahve içerdi. Daha sonra Meydancı, yeni şeyh olan efendiyi meydana davet ederdi. Şeyh, başta tarikatçı olmak üzere, sağ ve soldaki dedelerle çift elle musâfaha ederdi. Ayakta, niyaz vaziyetinde bulunan mutfak canları (mutfak görevlisi dervişler) ile görüştükten sonra, şeyh de niyaza dururdu. Tarikatçı o sırada şu gülbanki okurdu: Vakt-i şerif hayrola, hayırlar fethola, serler defola, derviş kardeşimizin meşihat hizmeti mübarek ola, niyazı kabul ola, demler, safâlar ziyâde ola, dem-i Hazret-i Mevlânâ Hû diyelim Hû". Yeni şeyh efendi, o gece Hazret-i Şems'de yatardı. Arzu durumuna göre, orada bir iki gün kalırdı.
KAPIYI SIR ETMEK : Kapıyı kapatmak anlamında bir söz. Şeyhim, var ise söyle erenler kelimâtı Dinletme bana tekkedeki mustalahâtı (Şem'in külü al), (kapıyı sır eyle) demekle Hâşâ bulasın nûr-ı dil ü bâb-ı necatı Allah için olmazsa eğer çekdiğin evrâd Nutkun tutulunca şaşırırsın salavâtı. İzzet Molla
KARABAŞİYYE: Halveti tasavvuf okulunun kollarından birinin adı. Şeyh Ali Alâeddin Karabaş-ı Velî (ö. 1097/1686) tarafından kurulmuştur. Karabaş-ı Velî, Arapgir'lidir. Genç yaşında, İstanbul'a Fâtih Medresesi'ne gelerek derslere başladı. Bir süre sonra cezbeye tutularak sûfiyye mesleğine yöneldi. Kastamonu'ya giderek Şa'baniyye-i Halvetiyye postnişini İsmail Çorumî'ye intisâb etti. Derslerini bitirip, hilâfet aldı. Bazı ihtilâfları çözmek için Çankırı'ya gitti. Şeyhi ismail Çorumî vefat edince, yerine geçen oğlu Şeyh Muslihiddin Efendi'den feyz aldı. Daha sonra 1 080/1 669'da Üsküdar'da, Mihrimah Sultan Zâviyesi'ne şeyh oldu. Vefatı Mısır'da vuku bulmuş olup, mezarı, Kahire yakınlarındaki Gaylân köyündedir. Çeşitli eserleri vardır: Kâşif-i Esrâr-ı Fusûs, bu eserin muhtasarı Camiu Esrâri'l-Fusûs, Şerh-i Akâid-i Nesefiyye bi-Lisani't-Tahkîk, Mi'yâru't-Tarîka, Tarikatnâme, Şerh-i Kasîde-i Aşkiyye li'ş- Şey-hi'l-Ekber, Risâle-i Usûl-i Erbaîn, Tefsir-i Sûre-i Tâhâ, Tabirname.
KARAGÖZ : Renkli bir perdenin, adam boyunda ve orta yerinde, ince beyaz bezden yapılma, küçük bir pencere biçimindeki sahnenin arkasından yirmi-yirmi beş santim uzunluğunda deriden kesilmiş ve boyanmış, resimlerin seyircilere gösterilmesi suretiyle oynanan oyun. Işık arkadan vurunca perdeye bu iki boyutlu şekillerin gölgesi düşer. Seyirci bu gölgeleri izler. Vahdet-i vücud telâkkisine göre, âlem de, tıpkı bu şekilde bir gölgeden ibarettir. Bu tip gölge oyunlarının kökeninin Çinlilere dayandığı söylenir. Muhyiddin İbn Arabî, Futûhat-ı Mekkiyye'nin üç yüz on yedinci babında gölge oyununun, ne ifâde ettiğini şu şekilde anlatır: "Cenab-ı Hakk'ın, cemi avalimi müdebbir olması meselesindeki işaretimizin hakikatini bilmek isteyen, hayâl-i sitâre'ye yani perde hayâline ve suretlerine ve perdeden uzakta bulunup, asıl o suretleri oynatan ve onların lisanından konuşan zât ile aralarında perde bulunan küçük çocuklara göre, o şekilde konuşanın kim olduğuna bir baksın. İşte âlemin şekillerinde de durum böyledir. İnsanların çoğu, varsaydığımız o çocuklar gibidir. Bu bakımdan, ne şekilde hicap ve gaflette olduğunu anlarsın. Ufak çocuklar bu toplantıda sevinç içindedirler. Gafiller de bunu eğlence ve oyun olarak telâkki ederler. Âlimler ise, bundan ibret alma cihetine giderler ve Allah'ın bunu bir örnek olarak koyduğunu ve yarattığını bilirler... Allah bu âleme nisbetle, bu şekilde onların misalinin hareket ettiricisidir. Ve bu perde, mahlukat ve kainat üzerinde cereyan eden ve hâkim olan İlâhî kader sırrının perdesidir. Durum bu iken, gaflet içinde bulunanlar, bu ibret dolu misali eğlence ve oyuncak kabilinden sayarlar. Nitekim Allah tarafından "dinlerini lehv ve oyuncak haline getirenler..." (En'âm/70) buyurulmuştur. Binaenaleyh, ilk olarak perdeye vassâf (karagözcü) denen şahıs çıkar ve Allah'ı ululayan, öğen bir hitabede bulunur. Sonra kendisini müteakib, perde arkasından perdeye gelen çeşitli şekillerle konuşur. Sonra seyircilere, Allah'ın bu hayal perdesini, kullarına bir ibret misâli olmak üzere yarattığını, ibret alsınlar diye bildirir. Sonra vassâf perdeden kaybolur. Bu vassâf, biz insanlar arasında ilk mevcut olan, Hz. Adem mesabesindedir. Bizden kaybolması da, perde ve ilâhî gayb hicabı ardında ind-i rubûbiyette kaybolması şeklindedir. Allah hakkı söyler ve doğru yola erdirir.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.