EBCED:Bir hesaplama çeşidi olup, Arap alfabesindeki her harfin bir rakam değeri olduğu kabul edilerek yapılır. Hadiselerin vuku zamanını tesbit, cifr veya önemli olaylara tarih düşürme işleminde kullanılır. Kamus'un verdiği bilgiye göre, Ebced, Hevvez, Huttî, Kelemen, Sa'fas ve Karaşet Medyen ülkesini yöneten altı kralın adıdır. Bunlar Şuayb (a)'ın kavmindendiler. Bu altı kralın başında yönetici olan ve ilk sırayı işgal eden kişi, Kelemen idi. Şuayb (a) kavminin helakinde, bunlar da aynı akıbete uğramışlardır. Arapça yazım harflerinin ilk olarak bu altı kişinin isimlerinin harflerince tesbit edildiği kaydedilir. Ebced'in esas adının Ebûcad olduğu, harf tekrarlanması sebebiyle, kısaltılarak Ebced'e dönüştürüldüğü rivayet edilir. Bu altı isme sonradan Sehaz ve Dazıgilen eklenmiştir. Bu altı ismin, şeytan yahut haftanın günlerinin adı olduğu da söylenir.
Ebced'in nümerik olarak değerlendirilmesi şu şekildedir: Elif : 1, Be: 2, Cîm: 3, Dal:4 = EBCED He: 5, Vâv: 6, Ze: 7 = HEVVEZ Ha: 8, Ti ): 9, Yâ : 10 = HUTTÎ Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nün : 50 = KELEMEN Sin : 60, Ayın : 70, Fe : 80, Şad : 90 = SA'FAS Kaf : 100, Râ : 200, Sin : 300, Te : 400 = KARAŞET Se : 500, Ha : 600, Zel : 700, = SEHAZ Dat : 800, Zı : 900, Gayın : 1000, = DAZIGİLEN Hemze : ve A (l) da bir (1) sayılır. Farsçadaki çe, je, Arapçadaki cim ve ze gibi, farisî kefi ile sağır kef, Arapçadaki kef gibi rakamlandırılır.
EBED : Arapça, sonsuzluk daimîlik manasında bir kelimedir. Sufiyyeye göre ebed, Allah'ın isimlerinden biridir. Ezel ve ebed arasındaki fark şudur: Ebed, sonu olmayan; ezel, başı olmayan demektir. Abdülkerim Cîlî'nin "el-İnsanu'l-Kâmil" adlı eserinde şöyle bilgi verilir: "Allah'ın ezeliliği, ebediliğinin aynıdır. Çünkü geçmiş ve gelecek denen iki göreli taraf, Zât-ı akdes-i ilâhîsinden münkati ve kendisi li-zatihî bekada münferiddir. Evveliyet denilen izafetin, Zât-ı Sübhanisinden inkita ile tahakkuk-ı evveliyetten evvel mevcut olmasına ezel, âhiriyyet denilen izafetin inkıtaıyla âhiriyetten sonra gelen ebedin mevcud olmasına ebed denildi".
EBHERİYYE : Erdebiliyye'nin kollarından biridir. Kurucusu Ebû Reşid Kutbüddin Ebû Bekr b. Ahmed b. Muhammed el-Ebherî (ö. 573/1 177)'dir. Ebher'de doğan Kutbüddin, Merağa'da yetişti. Azerbaycan ve Semerkand'a seyahat etti. Şeyhi; Bağdad'da yaşayan, Seyyid Ebu'n-Necib Şeyh Ziyâüddin Abdülkâdir'dir.
EBNÂ : Arapça oğullar demektir. Dünya için çalışanlara, ebnaü'd-dünya; âhiret için çalışanlara ebnaü'l-âhire denilir. Her ikisi için çalışanlara ebnâü'l-mecmû denir. Ebnâü'l-Ahvâl: Hallerin etkisi altında kalan ve ona göre hareket edenler. Âbâü'l-Ahval: Hallerin etkisi altında kalmayan, onları kullananlar.
EBR : Farsça, bulut anlamındadır. Çalışma ve çabalama ile müşahedeye ulaşmaya sebep olan perde. Mecazî olarak rahmet, ihsan, lütuf.
EBRAR: Arapça, iyiler demektir. Allah'ın sevgili, iyi kullan için kullanılan bir tabirdir. Ahyâr kelimesi ile aynı mânâya gelir, abdal kelimesi ile de mürâdif olduğu söylenir. Mukarrabûn derecesinin altındadır. Bu gruba mensub olanlar ikiye ayrılır: Allah bir kısmını, kullarına iade etmiştir, onlar arasında yaşar, onları irşad eder. ikinci grubu ise, Allah kullara iade etmemiş, kendisiyle meşgul etmiştir. Hiyerarşik rical sıralamasında bunlara, "yediler" denir. Bu ikinci grubun akıl gemisi, vahdet denizinde, gayb vâridatlarıyla boğulmuştur: "Bunlara uyulmaz, ancak inkâr da olunmaz". Birinci grup, hizmet ehlidir. Halk ile meşgul edilmiştir. Bu nedenle, vücutlarını şâir halkın istirâhatine sebep kılmışlardır.
Fırak-ı hüsnüne takat getirmeyüb Yahya Yolunda baş verüb oldu güzide-i ebrâr. Şeyhü'l-İslâm Yahya
EBRU: Farsça, kaş anlamında bir kelime. Sâlikte vuku bulan kusur nedeniyle, derecesinin düşmesi ve ihmâle uğraması. Zât-ı Kibriya'yı örtmesi ve varlık âlemini süslemesi nedeniyle, sıfatlara da ebru (kaş) adı verilir.
EBSAT-İ MEVCUDAT: Arapça, varlıkların en basiti. Akl-ı evvel.
EBÛ HARRAZİYYE: Fas'ta, Ebû Harrâz tarafından kurulan bir tasavvuf okulu.
EBU'S-SUUD EFENDİ'NİN TORUNU : Çok dindar, dünyaya rağbet etmeyen salih insanlar için kullanılan bir tabirdir. Osmanlılar devrinde şeyhü'l-islam olan Ebu's-Suud Efendi, bu özellikle tanındığı için, dindarlıkta ileri gidenler hakkında kullanılan bir tâbir olmuştur.
EBU'L-VAKT: Arapça, vakte sahip, vaktin babası demektir. Vakit ve halin etkisi altında kalmayan sufîler hakkında kullanılır. Bu gruba mensub olanlar, telvîn ehli değildir. Telvîn ehline yani halin etkisi altında kalanlara, "ibnu'l-vakt" denir. Ebu'l-vakt bunun aksine "temkin" ehlidir. Bkz. Ebnâ
EBÛ'-VEFÂİYYE: Rifâiyye'den Sa'diyye'nin bir kolu.
EBU YAKUBİYYE: Ebu Yâkub el-Baveysî tarafından kurulan bir tasavvuf okulu.
ECSÂM: Arapça, cisimler demektir. Çeşitli kısımlara ayrılır: 1. Ecsam-ı Tâbîiyye (tabii cisimler) : Keşf erbabına göre, arş ve kürsî 2. Ecsam-ı Unsuriyye (aslî cisimler) : Gökler ve ondaki inceliklerden gayri herşeydir. 3. Çeşitli Tabu Cisimler : Unsurlar ve ondan olan Mevâlîd-i Selâse'den birleşip meydana gelen şeyler, doğru hareket yapan basit cisimler.
EDEB: Arapça, iyi ahlak, güzel terbiye, utanma, zarafet, usluluk, insanlara kavlen, fi'len güzel davranışta bulunmaktan ibarettir. Cürcanî'ye göre, hatanın her çeşidinden sakınmayı bilmektir. Edeb'den, şeriat, hizmet ve Hakk'ın edebi anlaşılır, ilki, dinin zahirine, şekli unsurlarına tam anlamıyla riayet etmek, ikincisi hizmette ileri gitmekle birlikte yaptıklarını görmemek (yani kendine mal edip ucube düşmemek), üçüncüsü Allah'a ve kendine ait olanı bilmekdir. Mutasavvıflar, genelde iki türlü edeb kabul ederler: Birincisi şeklî, zahirî edeb ki; ameli riyadan, münafıklıktan, yağcılıktan korumaktır. İkincisi de batınî edebtir ki; kalpteki şehvet, itiraz, irâdede zayıflık vs. gibi olumsuz şeyleri temizlemekten ibarettir. Edebler sünnetleri güçlendirmek içindir. Sünnetler vacibleri, vacibler de farzları güçlendirir. Farzlar ise imanı korumak içindir.
EDEB ERENLERE : Topluluk içinde söylenmesi ayıp bir konu gündeme gelince, bu ifade kullanılır. "Hâşâ huzurdan dışarı, hâşâ huzurunuzdan, sözüm meclisten dışarı " mânâsına gelir.
EDEB-ERKÂN: Erkân Arapça'da temeller, esaslar, direkler anlamlarına gelir. Manevî eğitim gören sâlikin, her yerde ve her an, daima kendisini gören, her hareketini bilen Allah'ı düşünerek ve buna bağlı olarak ağzından çıkan sözlere, yaptığı hareketlere dikkat ederek, edeb üzere bulunmasıdır. Direkler manasına gelen "erkân" sözü de, tasavvuf okulunun usûlü ile ilgili bir terimdir. Her sûfinin, bu konuda da bilgili olması ve ona göre hareket etmesi, kendisinden beklenir. Edeb ve erkân konusunda hatalı davrananlara "edeb, erkân bilmez" ifadesi kullanılır. Halk arasında da lafını sözünü bilmez, patavatsız, laubali davranışlı kimseler için yine bu tabirin kullanıldığını görmekteyiz.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.