PİR : Farsça, ihtiyar, yaşlı kimselere pîr denir. Tasavvuf liderine de pîr adı verilmiştir. Bu kelime üstad, mütehassıs gibi anlamları da ihtiva eder: "O, bu işin pîridir" gibi. Büyük adamlar için kullanıldığı da olmuştur. Eskiden tarikat kurucusu şeyhlere de, pîr denirdi.
Vur pençe-i Ali'deki şemşîr aşkına, Gülbangı asmanı tutan pîr aşkına. Yahya Kemal Bayatlı
Bu kelimenin çeşitli tâbirlerde kullanıldığını görüyoruz: Pîr aşkına: Faydasız, boş yere anlamına gelir. Bu, yemin için de kullanılır.
Yutulur herze mi pîr aşkına mahrûmiyyet, Çekdi yıllarca, fakat, çekmiyor artık millet. Mehmet Akif Ersoy
Pîr-i tarikat: Bir tasavvuf okulunun ilk kurucusu. Pîr-i sânî: Bir tasavvuf okulunda ihya veya tecdîd yapan kişiye, ikinci pîr denir. Halvetîlerin pîr-i sânisi, Yahya Şirvânî iken, Kadirîlerinki Eşrefoğlu Rumî olmuştur. Pîr evi: Hacı Bektaş'taki ana dergâh. Pîr-i fanî: Erzel-i ömrü yaşayan, çok yaşlı kimse. Pîr-i mugan: Farsça, baş keşiş demektir. Kamil mürşid veya kutb-ı âlem yerinde kullanılan bir tâbirdir. Meyhaneci anlamına da gelen bu kelime, aşk şarabı sunan, Allah sevgisini insanlara öğretmeye çalışan mürşidler için de, kullanılmıştır. Pîr ol: Aşkolsun, bravo, aferin anlamında bir ifade. Pîr postu: Bektaşîlerde, meydanda bulunan bir makam. Burada yere serili bir post bulunurdu. Pîr ü pak: Tertemiz. Pîr-perverde: Allah tarafından yetiştirilene Hüda-perverde (uveysî), şeyh tarafından yetiştirilene de pîr-perverde denir. Pîr yoluna gitmek: Boşa ölmek demektir.
PÎR-HACAT: Abdullah Ensârî'ye (ö. 481/1089) dayandırılan bir tasavvuf okulu.
PİRİNÇ MEYDANI : Mevlevi tâbiri. Büyük dergahta, dervişlerin topluca pirinç ayıkladıkları yere denir.
PİR POSTU : Bektaşî tâbiridir. Meydanda bulunan çeşitli makamlardan biri. Burada da, niyaz olunurdu. Nasip alan yeni tâlib, rehberinin delaletiyle buraya geldiği zaman, rehber şöyle derdi: "Buna pir postu derler. Hazret-i Pir Efendimiz, bunu Horasan'dan getirip, buraya sermiştir. Meram ve maksadın her ne ise, iltica olup murada erişilecek makamdır."
PİŞ KADEM: Farsça-Arapça bir kelime olup ön adım demektir. Tekkelerde âyini idare eden naib için kullanılır bir tâbirdir. Bu vazifeyi gören derviş, şeyhin muavini sayılırdı. Mevlevîlerde, Çelebi Efendi'nin yardımcısına, bu tâbir yerine "tarikatçı" tâbiri kullanılırdı.
POST : Farsça, hayvan derisi demektir. Tüylü hayvanların, özellikle koç, kurt vs. gibi hayvanların derisi tuzlanıp kurutulur, bu şekilde post yapılırdı. Şeyhlik makamına post denirdi. Birtakım postlar da, makam temsil ederdi. Post ile ilgili bazı tâbirler ve atasözleri vardır. Postu kurtarmak : Ölümden kurtulmak, tehlikeden kurtulmak demektir. Postu vermek veya kaptırmak : Tehlikeden kurtulamamak demektir. Postu sermek : Bir yere oturup kalmayı, oradan ayrılmamayı ifade eder. Post-nişîn : Posta oturan demektir ki, şeyhler için bu tâbir kullanılır. Post duası : Mevlevîlerde, mukabele başlamadan evvel, şeyhin postunda iken okuduğu duadır. Mukabeleden sonra, Dua-gû (duacı) dedenin, şeyh huzurunda okuduğu Farsça duaya, "Post Duası" denir. Post kavgası : Makam, mevki uğruna verilen kavgalara post kavgası denir.
Güvenme dostuna, saman doldurur postuna: Dost zannedilen bazı kişilerin zaman içinde düşman olabileceği düşünülerek, dostlukta itidalli davranmak, ifrata kaçmamak gerektiği, bu atasözüyle anlatılır. Bir postum var, atarım, nerde olursa yatarım: Malı mülkü olmayan garip ve kimsesizlerin nerede olsa barınabileceklerini bildirir bir atasözü.
Bir post, bir dost bize yeter : Bir işin, bir de dostum var mı, tamam artık huzurlusun, bu yeter. On derviş bir posta sığar, iki padişah bir ülkeye sığmaz : Maneviyat eğitimi görmüş kişilerde, makam ve mevki hırsının bulunmadığını anlatan bir atasözü.
Bektaşilikteki Post sayısı, oniki makamı temsil etmek üzere onikiydi: Baba postu, aşçı postu, ekmekçi postu, nakib postu, atacı postu, meydancı postu, türbedâr postu, kilerci postu, kahveci postu, kurbancı postu, ayakçı postu, mihman evi postu. Postu sırtında gezer hayvanın İlmi sadrında olur insanın Sünbâlzâde Vehbi Posta geçmek veya posta oturmak : Tekkeye şeyh olmak demektir. Post kubbesi : Mevlevî tekkelerinde, şeyhin oturduğu yer. Post nakibi : Tekkelerde, postu sermekle görevli dervişe denir. Postu dürmek : Mevlevi tâbiri. Meydan-ı şerifte, Sultan Veled ile Ateşbâz-ı Veli makamı sayılan yerde, serili postun, gece yatılırken, hürmetsizlik olmaması için, durulup bükülmesini ifade eden bir tâbir.
PUHTEN: Farsça, pişmek demektir. Aşk ateşinde yanıp pişmeyi ifade eder.
Na-puhte : Ham, pişmemiş, çiğ
PUL: Farsça, para demektir. Kuruştan küçük paralara eskiden pul denirdi. Yedi defa tekrarlanan duaların sayısını bilmek için, bazı teşbihlerin, imamesinden itibaren yedinci tanesinden sonra, mercimek gibi yassı olarak konan işarete denirdi.
PÛR-İ ARABİ = Muhyiddin Arabî
PÛR-İ AZER = Hz. ibrahim (a)
PÛR-I HACER = Hz. ismail (a)
PÛR-I MERYEM = Hz. isa (a)
PÛŞİDE-İ BEYT-İ MUAZZAM: Farsça, Kabe örtüsü demektir.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.