HEYULA: Arapça, ham madde, ilk madde, pamuk gibi anlamları olan bir kelime. Kâşânî suretlerin, kendinde ortaya çıktığı şeye heyula denir, demektedir.
HEYULA: Arapça, ham madde, ilk madde, pamuk gibi anlamları olan bir kelime. Kâşânî suretlerin, kendinde ortaya çıktığı şeye heyula denir, demektedir.
HACER: Arapça, taş demektir. Tasavvufta, insanî latifeden ibarettir. Bir hadisi şerifte Hz.Rasulullah (s) şöyle buyurur: "Hacer, sütten daha fazla bir beyaz renkte olmak üzere indirilmiştir. Ademoğullarıınn hataları, zamanla onu kararttı." O, insanî latifeden ibarettir. Zira, İlâhî hakikat üzerine temellendirilerek yaratılmıştır. "Biz, insanı en güzel kıvam üzere yarattık". (Tin/4) ayeti bu mânâyı içerir. İnsanın bu güzel kıvamı, tabiat, âdet, alâkalara yönelmek ve Allah'tan uzaklaşmakla kararır, işte bu mânâda olmak üzere, "sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik" (Tin/5) denmiştir.
HIFZ: Arapça, koruma demektir. Peygamberler, Allah tarafından günahtan korunmuştur ki, buna ismet denir. Yani Peygamberler ma'sum'dur. Veliler için de, aynı mânâda olmamak üzere, hıfz söz konusudur. Yani veliler masum değil mahfuzdur. Bu hıfz, velinin günah ve hatada ısrardan korunma halidir. Bunu, şu olay güzel anlatır. "Veli zina yapar mı?" diye Cüneyd'e sorarlar, o da, bir süre murakabeye dalar ve şu cevabı verir, "ve kâne emrullahi kaderan makdûrâ". Yani Allah takdir etmişse yapar. Zira veli, nebi değildir. Hz. Yusuf (as)'un peygamber olmadan önce, "eğer Rabbisinin burhanını görmeseydi, Hz. Yusuf da O'nu (Züleyha'yı) arzu etmişti. Böylece biz, kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik.." (Yusuf/24) şeklinde başından geçen olay da, bu kapsam içinde yer alır.
HIFZ-I AHDİ'R-RUBUBİYYE VE'L-UBUDİYYE: Arapça olan bu ibare, Rablik ve kulluk sözünün korunması anlamına gelir. Olgun (kemal) luğu Rabbe, noksanlığı kula vermek. Rablik-kulluk andlaşmasının korunmasını ifade eder. Kul, Allah ile olan andlaşmasına uymadığı zaman, durumu dinden dönen (mürted) gibi olur.
HIFZ-I ENFAS: Arapça, nefesleri korumak demektir. Kulun alıp verdiği her solukta, Mevlasını unutmaması, gaflete düşmemesidir. Nakşîlikte "nefy ü isbât" dersinde, "La ilahe illallah" zikri çekilirken, bir nefes alıp 21 defa bu güzel sözü (La ilahe illallah'ı) kalben ardarda tekrarlamak, müridde, nefes'in kıymetini ve ne derece önemli olduğu bilincini uyandırmak içindir. Kulun her nefesi, eceline doğru attığı bir adımdır. Herkesin soluğu sayılıdır. Soluk çıktımı, bir daha geri dönmez. Tasavvufta, "zaman" bilinci derinleşince, "zamansızlık" denilen sonsuzluk bilincine ulaşılır. Yani, aklın zamanlılığı, kalbin (ruhun) zaman üstülüğü durumuna dönüşür. Zaman'ın üstünde bir "tek ân" vardır. Bu yüzden olgun sûfi; çok nefesi, Rabbanî renge döndürerek tek nefes haline çevirir ki, burada, ölmeden önce ölmenin (veya zamanda zamansızlığı yakalamanın) çok ince bir sırrı vardır, iyi düşünmek gerek!...
HIFZ-I NİSBET: Arapça, nisbetin, mensubiyetin korunması demektir. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalât'ında da, şeyhe olan bey'at, bozup, ona sırt çeviren müride, "mürid-i mürted" dendiği kaydedilir. Şeyh'e bağlılığa "Hıfz-ı And", onu terketmeye "Nakz-ı And" denir.
HIFZU'L-AHD: Arapça, sözleşmeyi korumak anlamında bir isim tamlaması. Kulun, Allah'ın kendisine çizdiği emir ve yasaklara riayet etmesi.
HILM: Arapça, yumuşak başlı olmayı ifade eden bir kelime, eğer "halm veya hulm" olarak bir başka kalıptan olursa, rüya görmek anlamına gelir. Öfke sırasında kul, itidal ve sükûnetini koruyarak, gücü yetmesine rağmen, muhatabından uzaklaşabiliyorsa, bu özelliğe hilm denir. Allah da el-Halîm'dir, günah işleyen kulun cezasını hemen vermez. Belki hatasından döner diye geciktirir.
HIRKA: Arapça, bir kelime olup, Türkçe'mizde de kullanılmaktadır. Bez anlamındadır. Tarikat cihazlarından biri de, hırkadır. Dervişler hırkayı, genellikle zikir sırasında giyerler. Önü açık, yakasız, genişçe, kolludur. Mevlevîlerde resmî giysidir. Mürid, şeyhin'in huzuruna çıkarken, mescide, meydana (semahaneye) girerken hırka giyer. Ancak Mevleviler, kural olarak, sema'ya başlamadan önce hırkayı çıkarırlar. Eskiden dervişler, kazancının helâl yoldan olduğuna inandıkları kişilerden bez parçaları alırlar, bunları birbirine dikip hırka yaparlardı. Buna, yamalı anlamında olmak üzere "murakka" (Bkz. murakka) denirdi. Zamanla, kültürümüzde bir zenginlik olarak, hırka ile ilgili çeşitli atasözleri ve terimler teşekkül etmiştir. Hırka giymenin, tarikata girmek gibi bir anlamı vardır. Bu yüzden hırka, müride törenle giydirilir. Hırkanın çeşitli renkleri olabilir. Sülûku bitirenler beyaz hırka giyerler.
Güncide durur hırkamız altında künûzat Dervişleriz, gerçi nazarda fukarayız. Ziya Paşa
HIRKA ALTINDA ER YATAR VEYA HIRKA ALTINDA SULTAN : Zenginler, süslü elbiseler altında dünyalığın kulu iken; dervişler, kaba saba hırka içinde, süse görünüşe aldanmayan, ona tapmayan bir sultandır. Dünyaya önem verenin taptığı şey, dünya; Allah'a önem verenin taptığı varlık ise, Allah'tır. Derviş görünüşte (dıştan) yoksul, içten (özde) ise nefsine ferman okuyan, hükmünü geçiren bir sultandır. Mevlânâ, Mesnevi'nin Dibacesinde dervişleri överken, onları" hırka altında sultan" (Mesnevî Şerhi, l, 5) şeklinde tanımlar.
HIRKA ALTINDAN ÂLEMİ SEYRETMEK : Derviş, görünüşte hiç bir şeye karışmaz gibi görünürse de, o, sürekli olarak, hadiselerin ve nesnelerin, nedeni, niçini peşinde ibret almakla meşguldür. Varoluşa çok yönlü olarak katılış halindedir. Olayları doğru değerlendirmek; olayların içinde boğulmamak ve dışarıdan geniş bir perspektifle bakmakla mümkündür. Bunu şöye açıklamak isteriz. Hz. Peygamber (s) vefat ettiğinde, Hz. Ömer (r), olayın içinde boğulup değerlendiremeyerek "her kim, Hz. Peygamber (s) öldü derse, boynunu uçururum" derken, aynı olaya daha geniş bir açıdan bakan, olayda boğulmayan Hz. Ebu Bekir (r), Kur'an'dan âyet okuyarak, Hz. Peygamberin (s) ölümlü, Allah'ın ise ölümsüz olduğunu söylemiş ve isabet etmiştir.
HIRKA GİYDİRMEK : Genellikle çeşitli tarikatlarda, birine şeyhlik, halifelik vermek anlamında kullanılır. Veya tarikata giriş aşamasında başarılı olan müride, törenle bir hırka giydirilerek yola kabul edilir. Bu durumdaki kişi, artık aslî üyedir.
HIRKA-İ ALİ: Silsilesi, Hz. Ali (r)'de sonuçlanan tarikatlarda, müridin, iradesine girdiği şeyhin elinden giydiği hırka veya hırka ile beraber taca "Hırka-i Ali" denir.
HIRKA-İ BERENDÂZ: Farsça olan bu kelime hırka atmak anlamındadır. Sema sırasında, müridin, vecd galebesi sonucu, sırtındaki hırkayı atması, sembolik olarak varlıktan soyulmasını ifade eder. Buna "tarh-ı hırka" veya "remy-i hırka" denir.
Pâbürehne hırka berendaz olan bir mevlevi Kubbe-i çarh-ı teveccüd üzre bir Anka olur. Tâhirül-Mevlevî HIRKA-İ EBU SAİD EL-HUDRÎ: Silsilesi Ebu Sa'id el-Hudrî'de sonuçlanan tarikatlarda, müridin, irâdesine girdiği şeyhin eliyle giydiği hırka veya, hırka ile taca denir.
HIRKA-İ ENES: Silsilesi Enes b. Mâlik'de biten tarikatlarda, müridin, iradesine girdiği şeyhin elinden giydiği hırka veya hırka ile taca denir. Hırka-i Enes, iki yönden tanınmıştır: 1. İbn Şîrîn, 2. Hasan-ı Basrî vasıtasıyla. Hırka uygulaması, istihsan ile örf haline gelmiştir. Hırka bu şekilde, emirle değil teberrükle sabittir.
HIRKA-İ FAKR U FENA: Arapça, yoksulluk ve yokluk hırkası demektir. Derviş hırkası.
Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil. Yunus Emre
HACER: Arapça, taş demektir. Tasavvufta, insanî latifeden ibarettir. Bir hadisi şerifte Hz.Rasulullah (s) şöyle buyurur: "Hacer, sütten daha fazla bir beyaz renkte olmak üzere indirilmiştir. Ademoğullarıınn hataları, zamanla onu kararttı." O, insanî latifeden ibarettir. Zira, İlâhî hakikat üzerine temellendirilerek yaratılmıştır. "Biz, insanı en güzel kıvam üzere yarattık". (Tin/4) ayeti bu mânâyı içerir. İnsanın bu güzel kıvamı, tabiat, âdet, alâkalara yönelmek ve Allah'tan uzaklaşmakla kararır, işte bu mânâda olmak üzere, "sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik" (Tin/5) denmiştir.
HIFZ: Arapça, koruma demektir. Peygamberler, Allah tarafından günahtan korunmuştur ki, buna ismet denir. Yani Peygamberler ma'sum'dur. Veliler için de, aynı mânâda olmamak üzere, hıfz söz konusudur. Yani veliler masum değil mahfuzdur. Bu hıfz, velinin günah ve hatada ısrardan korunma halidir. Bunu, şu olay güzel anlatır. "Veli zina yapar mı?" diye Cüneyd'e sorarlar, o da, bir süre murakabeye dalar ve şu cevabı verir, "ve kâne emrullahi kaderan makdûrâ". Yani Allah takdir etmişse yapar. Zira veli, nebi değildir. Hz. Yusuf (as)'un peygamber olmadan önce, "eğer Rabbisinin burhanını görmeseydi, Hz. Yusuf da O'nu (Züleyha'yı) arzu etmişti. Böylece biz, kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik.." (Yusuf/24) şeklinde başından geçen olay da, bu kapsam içinde yer alır.
HIFZ-I AHDİ'R-RUBUBİYYE VE'L-UBUDİYYE: Arapça olan bu ibare, Rablik ve kulluk sözünün korunması anlamına gelir. Olgun (kemal) luğu Rabbe, noksanlığı kula vermek. Rablik-kulluk andlaşmasının korunmasını ifade eder. Kul, Allah ile olan andlaşmasına uymadığı zaman, durumu dinden dönen (mürted) gibi olur.
HIFZ-I ENFAS: Arapça, nefesleri korumak demektir. Kulun alıp verdiği her solukta, Mevlasını unutmaması, gaflete düşmemesidir. Nakşîlikte "nefy ü isbât" dersinde, "La ilahe illallah" zikri çekilirken, bir nefes alıp 21 defa bu güzel sözü (La ilahe illallah'ı) kalben ardarda tekrarlamak, müridde, nefes'in kıymetini ve ne derece önemli olduğu bilincini uyandırmak içindir. Kulun her nefesi, eceline doğru attığı bir adımdır. Herkesin soluğu sayılıdır. Soluk çıktımı, bir daha geri dönmez. Tasavvufta, "zaman" bilinci derinleşince, "zamansızlık" denilen sonsuzluk bilincine ulaşılır. Yani, aklın zamanlılığı, kalbin (ruhun) zaman üstülüğü durumuna dönüşür. Zaman'ın üstünde bir "tek ân" vardır. Bu yüzden olgun sûfi; çok nefesi, Rabbanî renge döndürerek tek nefes haline çevirir ki, burada, ölmeden önce ölmenin (veya zamanda zamansızlığı yakalamanın) çok ince bir sırrı vardır, iyi düşünmek gerek!...
HIFZ-I NİSBET: Arapça, nisbetin, mensubiyetin korunması demektir. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalât'ında da, şeyhe olan bey'at, bozup, ona sırt çeviren müride, "mürid-i mürted" dendiği kaydedilir. Şeyh'e bağlılığa "Hıfz-ı And", onu terketmeye "Nakz-ı And" denir.
HIFZU'L-AHD: Arapça, sözleşmeyi korumak anlamında bir isim tamlaması. Kulun, Allah'ın kendisine çizdiği emir ve yasaklara riayet etmesi.
HILM: Arapça, yumuşak başlı olmayı ifade eden bir kelime, eğer "halm veya hulm" olarak bir başka kalıptan olursa, rüya görmek anlamına gelir. Öfke sırasında kul, itidal ve sükûnetini koruyarak, gücü yetmesine rağmen, muhatabından uzaklaşabiliyorsa, bu özelliğe hilm denir. Allah da el-Halîm'dir, günah işleyen kulun cezasını hemen vermez. Belki hatasından döner diye geciktirir.
HIRKA: Arapça, bir kelime olup, Türkçe'mizde de kullanılmaktadır. Bez anlamındadır. Tarikat cihazlarından biri de, hırkadır. Dervişler hırkayı, genellikle zikir sırasında giyerler. Önü açık, yakasız, genişçe, kolludur. Mevlevîlerde resmî giysidir. Mürid, şeyhin'in huzuruna çıkarken, mescide, meydana (semahaneye) girerken hırka giyer. Ancak Mevleviler, kural olarak, sema'ya başlamadan önce hırkayı çıkarırlar. Eskiden dervişler, kazancının helâl yoldan olduğuna inandıkları kişilerden bez parçaları alırlar, bunları birbirine dikip hırka yaparlardı. Buna, yamalı anlamında olmak üzere "murakka" (Bkz. murakka) denirdi. Zamanla, kültürümüzde bir zenginlik olarak, hırka ile ilgili çeşitli atasözleri ve terimler teşekkül etmiştir. Hırka giymenin, tarikata girmek gibi bir anlamı vardır. Bu yüzden hırka, müride törenle giydirilir. Hırkanın çeşitli renkleri olabilir. Sülûku bitirenler beyaz hırka giyerler.
Güncide durur hırkamız altında künûzat Dervişleriz, gerçi nazarda fukarayız. Ziya Paşa
HIRKA ALTINDA ER YATAR VEYA HIRKA ALTINDA SULTAN : Zenginler, süslü elbiseler altında dünyalığın kulu iken; dervişler, kaba saba hırka içinde, süse görünüşe aldanmayan, ona tapmayan bir sultandır. Dünyaya önem verenin taptığı şey, dünya; Allah'a önem verenin taptığı varlık ise, Allah'tır. Derviş görünüşte (dıştan) yoksul, içten (özde) ise nefsine ferman okuyan, hükmünü geçiren bir sultandır. Mevlânâ, Mesnevi'nin Dibacesinde dervişleri överken, onları" hırka altında sultan" (Mesnevî Şerhi, l, 5) şeklinde tanımlar.
HIRKA ALTINDAN ÂLEMİ SEYRETMEK : Derviş, görünüşte hiç bir şeye karışmaz gibi görünürse de, o, sürekli olarak, hadiselerin ve nesnelerin, nedeni, niçini peşinde ibret almakla meşguldür. Varoluşa çok yönlü olarak katılış halindedir. Olayları doğru değerlendirmek; olayların içinde boğulmamak ve dışarıdan geniş bir perspektifle bakmakla mümkündür. Bunu şöye açıklamak isteriz. Hz. Peygamber (s) vefat ettiğinde, Hz. Ömer (r), olayın içinde boğulup değerlendiremeyerek "her kim, Hz. Peygamber (s) öldü derse, boynunu uçururum" derken, aynı olaya daha geniş bir açıdan bakan, olayda boğulmayan Hz. Ebu Bekir (r), Kur'an'dan âyet okuyarak, Hz. Peygamberin (s) ölümlü, Allah'ın ise ölümsüz olduğunu söylemiş ve isabet etmiştir.
HIRKA GİYDİRMEK : Genellikle çeşitli tarikatlarda, birine şeyhlik, halifelik vermek anlamında kullanılır. Veya tarikata giriş aşamasında başarılı olan müride, törenle bir hırka giydirilerek yola kabul edilir. Bu durumdaki kişi, artık aslî üyedir.
HIRKA-İ ALİ: Silsilesi, Hz. Ali (r)'de sonuçlanan tarikatlarda, müridin, iradesine girdiği şeyhin elinden giydiği hırka veya hırka ile beraber taca "Hırka-i Ali" denir.
HIRKA-İ BERENDÂZ: Farsça olan bu kelime hırka atmak anlamındadır. Sema sırasında, müridin, vecd galebesi sonucu, sırtındaki hırkayı atması, sembolik olarak varlıktan soyulmasını ifade eder. Buna "tarh-ı hırka" veya "remy-i hırka" denir.
Pâbürehne hırka berendaz olan bir mevlevi Kubbe-i çarh-ı teveccüd üzre bir Anka olur. Tâhirül-Mevlevî
HIRKA-İ EBU SAİD EL-HUDRÎ: Silsilesi Ebu Sa'id el-Hudrî'de sonuçlanan tarikatlarda, müridin, irâdesine girdiği şeyhin eliyle giydiği hırka veya, hırka ile taca denir.
HIRKA-İ ENES: Silsilesi Enes b. Mâlik'de biten tarikatlarda, müridin, iradesine girdiği şeyhin elinden giydiği hırka veya hırka ile taca denir. Hırka-i Enes, iki yönden tanınmıştır: 1. İbn Şîrîn, 2. Hasan-ı Basrî vasıtasıyla. Hırka uygulaması, istihsan ile örf haline gelmiştir. Hırka bu şekilde, emirle değil teberrükle sabittir.
HIRKA-İ FAKR U FENA: Arapça, yoksulluk ve yokluk hırkası demektir. Derviş hırkası.
Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil. Yunus Emre
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.