LENGER: Farsça, kenarı yayvan, büyük ve geniş sahana denir. Tekke ve hangahlarda dervişlere, gariplere yemek yedirilen büyük sahanlara lenger veya lengerî adı verilir. Gemilerin denize attıkları demir çapaya da lenger denir.
Mevc-i tîyg-ı lücce-i nusrat ki oldu rûnümun Daldı deryâ-yı muhit-i hayrete lenger gibi. Sabit
LESEN: Birini diliyle dillemek, kötü anmak vs. gibi manaları olan Arapça bir kelime. Allah'ın hitabı sırasında, ariflerin kulaklarında İlâhî fesahatin meydana getirdiği şeye, lesen denir. Bu bildirme, ya ta'rif-i İlâhî, ya peygamber lisanı, yahut velî ve sıddîkın dili vasıtasıyla olur.
LETAFET: Naziklik, yumuşaklık, vs. gibi mânâları olan Arapça bir kelime. Tehânevî, dört türlü letafet vardır der: 1. Dokunma ile ilgili duyum inceliği. 2. Küçük parçalara bölünmeyi kabul etme. Bölünebilirlilik. 3. Kavuşmaktan aşırı etkilenmek. 4. Şeffaflık. Bu dokunulan bir şey değildir. Takipler ince gıdaların duyum gücünü inceltip, ağır yiyeceklerin körelttiğinden bahisle, yiyeceklerden meydana gelen letafete (rikkat, incelik) işaret ederler. Riyazette, hayvanî gıdalardan ziyade, bitkisel gıdalara riâyet (vejetatif beslenme) etmenin sebeplerinden biri de, budur.
LETÂİF-İ HAMSE: Arapça, beş latife demektir. İnsana ait menfûh ruhun beş tavrı vardır: Kalp, ruh, sır, hafi, ahfâ. Bunlar, emr âlemine aittir. Bir de halk âlemine ait "nefs" latifesi vardır. Bu latifeler birbirinin içinde gizlenmiştir. Bir sonraki bir öncekinden daha latîftir. Her latife, bir Peygamber'in ulaştığı manevî hakikati temsil eder ve bu sebeple kalp latifesi, Hz. Adem'in kademi altında, ruh Hz. İbrahim'in, sır Hz. Musa'nın, hafî Hz. isa'nın, ahfâ ise Hz. Muhammed (s)'in kademi (ayağı) altındadır, denir. Bunların her biri, farklı kozmik renkler içerir: Kalp kırmızı, ruh sarı, sır beyaz, hafi siyah, ahfâ yeşil renklidir.
LEVAMİ': Parlayanlar anlamına Arapça bir kelime. Tekili, lâmi'dir. Başlangıç durumunda zayıf ruh gücüne sahip olan kişilere pırıltılı, yayılıcı nurlar zuhur eder ki, bunlara levami' denir. Bu nurlar, hayaldan müştereke gelir. Maddî gözle görülür. Tıpkı güneş ve ay ışığının görüldüğü gibi. Kahr türünden nurların rengi kırmızıya çalarken, lütuf nurlarının rengi yeşil olarak ortaya çıkar. Ayne'l-Cem ve ma'rifete giden yolun başında dervişin yaşadığı bir haldir. Bu nurların, geldiğinde, müridin etrafını aydınlattığı kaydedilir.
LEVH: Arapça, bir şey belirip zahir olmak, parlamak gibi anlamları ihtiva eden bir kelime. Kitab-ı Mübin ve küllî nefse levh denir. Dört türlü levh vardır: 1. Levh-i kaza. 2. Levh-i kader. 3. Levh-i nüfûs-i cüz'iyye-i semâviyyet. 4. Levh-i heyula. Levh-i kaza : Mahv ü isbattan önce gelen, levh-i akl-ı evveldir. Levh-i kader : Akl-i nefs-i nâtıka-i külliyye levhidir. Buna levh-i mahfuz da denir. Levh-i nüfus-ı cüz'iyye-i semâviyye : Bu âlemde olan herşey şekil heyet ve miktarları ile bu levhaya nakşedilmiştir. Levh-i heyula : Bu, dünyâ semasıdır. Bu levh, hayal-i âlem mesabesindedir.
Birinci levh, âlemin ruhu, ikinci levh, âlemin kalbi olduğu gibi, levh-i heyula da, görülen âlem (âlem-i şehadet) deki şekilleri kabul eden levhdir.
LEVH-İ MAHFUZ: Arapça korunmuş levha demektir. Ulvî âlemde, olmuş ve olacak her şeyi içeren İlâhî levhanın adıdır. Levh'in dört kısmından ikincisi olan Kitab-ı Mübîn ve Küllî Nefse de bu isim verilir. Buna levh-i kader de denir.
Böyle zaptetmiş görüp evsâf-ı alışanını Levh-i mahfûz-ı Hûda'da hâme-i mûciz beyân. Kâzım Paşa
LEVLAK: Arapça "Sen olmasaydın" anlamında, şart içeren bir ifade. "Sen olmasaydın, Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım" hadis-i kudsîsine dayanır. Arapçası şu şekilde tesbit edilmiştir : "Levlâke levlâke lemâ halaktü'l-eflâk". Hz. Peygamber (s)'i öven na'atların çoğunda bu ifadeler bulunur:
Levlâk ile zât-ı pâki mevsûf Kur'ân'a sıfatı zarf -u mazruf Şeyh Gâlib
Ol şâh-ı Risâlet Sultan-ı kevneyn Buyruldu hakkında levlâke levlâk. Ey Nûr-ı nübüvvet Ceddü'l-Haseneyn Seninçün var oldu zemin ü eflâk. Mir'âtî
LEYLETÜ'L-KADR: Arapça, şeref gecesi demektir. Salikin özel tecelliye nail olduğu geceye, Leyletü'l-Kadr denir. Sâlik, Mahbubu (Allah'ı) na olan nisbeti nedeniyle, kendi şerefini, rütbesini anlar. Salikin bu şerefe mazhar olmasının, ayne'l-cem makamına ulaşmasının başlangıcı olduğu ve bu makamın, marifetullaha kavuşanlara mahsus bulunduğu kaydedilir.
Bir de Kur'ân-ı Kerim'in nazil olmaya başladığı Kadir gecesi vardır ki, Ramazan ayının çeşitli gecelerine değişerek tesadüf ettiği nakledilir. İmam-ı Şârani, 30 yıllık bir uğraşı sonucu, Ramazan'ın başladığı hafta içindeki gün durumuna göre, Kadir gecesini tesbit ettiğini söyler. Şöyle ki, Ramazan'ın ilk günü Perşembe ise Kadir Gecesi 24-25. gecedir,
Ramazan'ın ilk günü Cuma ise Kadir Gecesi 16-17. gecedir, Ramazan'ın ilk günü C. tesi ise Kadir Gecesi 22-23. gecedir, Ramazan'ın ilk günü Pazar ise Kadir Gecesi 28-29. gecedir, Ramazan'ın ilk günü P. tesi ise Kadir Gecesi 20-21. gecedir, Ramazan'ın ilk günü Salı ise Kadir Gecesi 26-27. gecedir, Ramazan'ın ilk günü Çarşamba ise Kadir Gecesi 18-19. gecedir.
LEYLETÜ'L-ARÛS: Arapça, gerdek gecesi demektir. Mevlevî tâbiridir. Mevlânâ Celâleddin Rumî'nin çok sevdiği Mevlâ'sına kavuştuğu geceye "Gerdek Gecesi" (Leytetûl-Arus) denir. Her sene, o gün özel merasimler düzenlenir. Farsça olarak, o güne Şeb-i Arûs (Gerdek Gecesi) da denir. O gün, ikindiden sonra zikirler çekilir. Kur'ân-ı Kerimler okunur. O gecenin özel bir gülbanki vardır.
Pişter â pişter â cân-ı men Peyk-i der hazret-i sultan-i men
LİBAS: Arapça, elbise demektir. Ulaştıkları vakte göre libaslarında bulunan fukaraya denir. Suf veya murakka bulduklarında onları giyerler. Bundan başkasını bulunca, onu da giyerler. Gerçek fakirde tekellüf (zorlama) ve ihtiyar olmaz. O, elbisenin sert ve kaba olanını da giyer ki, bu, ona daha sevimli, daha evlâdır. Onu âfetlerden uzak ve selâmette tutar.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.