EDEB YA HÛ: Edeb, tasavvuf okulunda önemli bir husustur. Edeble davranma, canlıya, cansıza, insana, hayvana, her şeye, herkese yapılmalıdır. Mutasavvıflar cansız varlıklara, bir tür dirilik atfederler (pan-bioism). Bu sebeble, cansız varlıklara da edeb üzere davranırlar. Mesela kapı çarpılarak gürültü ile örtülmez, yavaşça örtmek gerek. "Kapıyı kapat veya kapattım" denmez, Allah kimsenin kapısını kapatmasın, "kapıyı ört" yahut "sırla" demek gerekir. Lamba, mum, elektrik söndürmek yerine "lambayı, elektriği dinlendirmek" veya "sırlamak" gibi tabirleri kullanmak, edebe daha uygundur. Sûfinin tabiata karşı olan bu tavrı, ona canlı bir insan varlığı gibi muamele etmesi, çağımızda ekolojik felaketlerin önlenmesi yolunda, bir anahtar rol, yahut kılavuzluk görevi üstlenemez mi? Uzayın bile kirlendiği böyle bir dönemde, tabiat varlığını korumakta, tasavvufun ekolojik açıdan olumlu tavır alışı, en azından üzerinde düşünülmesi gereken bir alternatiftir. Mesela, ses kirlenmesi ve bunun insan fizyonomosinde sebep olduğu rahatsızlıklar, ilim-teknik ve tıp dergilerinde sık sık gündeme gelir.Tasavvuf yolunda, bir sûfinin başkasına hafif sesle hitab etmesi; yerin de canı vardır düşüncesiyle, yerde gürültü yapmadan yürümesi; sessiz hayatın tefekkürü arttırmadaki olumlu rolüne bağlı olmak üzere, az konuşmak gibi pratik öğeler; günümüzde, hafif bir hızla seyreden trafikte araçların klakson ve motor gürültüsünün azalması; sadece duyabilecek kadar az bir sesle radyonun, televizyonun dinlenmesi; homurtu yüklü fabrikaların, insanların yoğun olarak yaşadığı yerlerden uzaklara kurulması şeklinde, yeniden yorumlanabilir. Tasavvufî edebler cümlesinden olmak üzere şu uygulamalar zikrolunur: Kapıdan içeri girer çıkarken sırt çevrilmez, bunun için ayakkabılar hep içeri yönelik, hatta mümkünse burun kısmı Kabe'yi gösterecek şekilde yerleştirilir; uyuyan kimsenin uyarılması icab ederse, yastığına hafifçe vurularak hafif bir sesle "agâh ol erenler" denilir ve bu şekilde heyecanlandırmadan uyandırılır, yemek yerken ağız şapırdatılmaz, eşyalar canlı imiş gibi saygılı ifadeler kullanılır; çay, kahve, içerken höpürdeterek içilmez; bardak, tabak bir yere konulurken sert hareketlerle değil, yavaşça ve sessizce, bir nevi nezaket üslubu içerisinde konulur; gülmeler yine kahkaha şeklinde değildir. Tasavvuf yolunun yolcusu nazik ve kibar insandır. Onu bu şekilde davranmaya iten motiv, "Allah'ın her an her yerde beraberinde olduğu ve kendisini kesintisiz olarak gözetlediği (ihsan)" bilincidir. Bu husus, şüphesiz Kur'an'daki çeşitli âyetlere dayanmaktadır: "Her nerede olursanız olunuz, O, sizinle beraberdir" (Hadid-4) . işte bu âyet, bilinç olarak bir mü'minde yerleşirse, artık o hareketini, yüce bir Sultan'ın, bir Cumhurbaşkanının huzurunda imiş gibi düzeltmeye çalışır. Bunun tahakkuku için, bir insanda "Allah ile beraber olma"nın bilinci, mutlaka bulunmalıdır. Tasavvuf; bağlılarına, Allah'a vuslat dediğimiz "Allah ile beraber olma" bilincini verme iddiasında olan ve tatbikî yönü ağır basan, laf üretmekten hoşlanmayan bir disiplindir. Hedefi de, cennet veya cehennemin motive ettiği İslâmî bir hayattan ziyade, Allah'ı sevmek ve O'nun rızasını kazanmaktan kaynaklanan derûnî bir takva yaşantısıdır. İşte sözünü ettiğimiz bu bilinç, tekkelerde her yerde göze ilişecek şekilde, müridlere levhalar halinde yazılı olarak hatırlatılırdı: "Edeb yâ Hû".
Edebdir tâc-ı Rabbani Komazlar her başa ânı Olagör Gaybî ruhanî Edeb gözle, edeb gözle. Gaybî Sun'ullah
EDEN BULUR, İNLEYEN ÖLÜR : Herkes ne yaparsa, onun karşılığını mutlaka görür, herkes ektiğini mutlaka biçer, kimsenin yaptığı kötülük yanına kalmaz, manasında kullanılan bir atasözüdür.
EDHEMİYYE: ibrahim Edhem tarafından kurulduğu söylenen bir tasavvuf okulu. İbrahim Edhem'in tam adı şu şekildedir: Şeyh İshak İbrahim b. Edhem b. Süleyman b. Mansur el-Belhî (öl. 166/783-4).
EDHEMÎ TÂC: Dört terkli bir tacdır. İstiğnâ'nm (yani Allah'dan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymamanın) sembolüdür. Bilindiği gibi ibrahim Edhem, önceleri Belh sultanı idi. Sultanlık tacını terk edip derviş olmasından kinaye olarak, bu isim verilmiştir. Sarığın her dilimine, terk adı verilir.
ED'İYYE-İ ME'SÛRE: Arapça. Hadislerle sabit olan dualar için bu ifade kullanılır. Evrâd. Tasavvuf yolunun yolcuları, Hz. Peygamber (s)'den naklen intikal etmiş dualara rağbet ederler ve bu duaları, her gün evrad olarak okurlar. Bu, Rasulullah (s)'a ittibâdan kaynaklanan bir husustur. Buna bir örnek olarak şu duayı gösterebiliriz: "Allah'ım faydası olmayan ilimden, huşu duymayan kalbten, doymak bilmeyen nefisten, kabul olmayan duadan ve bu dört şeyden Sana sığınırım". Amin.
EDVÂR-I VÜCÛD: Arapça. Varlık devirleri. Varlığın, kendisi için mümkün olan kemal çizgisinde yükselmesi ve sonuçta ilkelerin ilkesine geri dönmesi. Varlık yukarıdan aşağıya iner (kavs-i nüzul). Bu iniş, bir yarım daire şeklinde düşünülür. Sonra varlık, aşağıdan yukarıya doğru çıkar. Bu çıkış da, bir yarım daire olarak tasavvur olunur (kavs-i urûc). Bu iki yarım daire, bir tam daire meydana getirir. Böylece bir varlık, daireyi dolaştıktan sonra çıkış noktasına döner. Herşey aslına döner. O'ndan gelen O'na döner (innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn) "biz O'nunuz, yine O'na döneriz" âyetinde (Bakara/156) bu hususa işaret vardır.
EDVİYE: Arapça deva kelimesinin çoğulu olup, ilaçlar anlamındadır. Edviye makamları şunlardır: İhsan, ilim, hikmet, basiret, firaset, ta'zim, ilham, sekînet, tuma'nînet, himmet.
EF'ÂL-İ KULÛB: Arapça, kalb amelleri anlamında bir tamlama. Bunlar.olumlu ve olumsuz iki yönde cereyan eder. Olumsuz olanlar: Hased, ucb, kibr, sûi niyet vs. gibi. Olumlu olanlar: Şükür, rıza, ihlas, mahabbet vs. gibi.
EFENDİLER EFENDİSİ, EFENDİMİZ ALLAH : Efen- di kelimesi Rumca olup, sahip ve malik gibi manalara gelir. Mevtana Celâladdin Rûmî bu kelimeyi şiirlerinde kullanmıştır. Yani onüçüncü yüzyılda bu kelime, Anadolu Türk muhitinde bilinmekte ve kullanılmaktadır. Sufîliğe mensub bir kişi, çağırıldığı zaman "efendim" yerine "eyvallah" derdi. Yanılıp da "efendim" derse, çağıran "senin efendin ben değilim" manasında olmak üzere, "efendimiz Allah" diye karşılık verip onu ikaz ederdi. "Efendiler efendisi" ifadesi de, herşeyin terbiye edicisi ve yegâne sahibi, maliki olan Allahu Teâlâ hakkında kullanılırdı. Efendi kelimesi üzerinde teşekkül etmiş bazı deyimler, şunlardır: "Efendi adam" : Nazik ve kibar kişiler için kullanılır. "Efendi'ye gel" : Bu ifade, kendisinden beklenmedik ince bir hareket görülen kişiler hakkında söylenir.
EFRÂD: Arapça, fertler demektir. Rical olanlar için kullanılır, kutbun nazarının dışında olanlara efrad denilir. Bu gruba dahil olan ricalin sayısı iki, üç veya daha fazladır. Efrad, Allah tarafından memur oldukları hizmetleri yerine getirir. Hz. Hızır, Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas'ın efraddan oldukları, ancak Hz. Ali'nin, hilafeti sırasında Kutbiyyet-i Kübrâya ulaştığı rivayet edilir.
EĞİLEN BAŞ KESİLEMEZ, EĞİLEN BOYUN VURULMAZ : Yaptığı kusuru anlayıp özür dileyen, affını taleb eden kişinin bağışlanmasının, mürüvvetten olduğunu bildiren iki atasözüdür. Tıpkı Allah'a yapılan tövbelerde kulun, Allah'a, yaptığı kusurları dili ile ifade ve itiraf edişi ve ondan vazgeçtiğini bildirmesi karşısında, affa mazhar olduğu gibi, bir insan, hatasını beyan edip özür dilerse, onun da affedilmesi gerekir.
EĞİLEN BAŞIN AYAĞI ÖPÜLÜR : İslam'ın dışında kalan hiçbir şeye boyun eğmeyen, gerçek özgürlüğü elde etmiş, racul (adam) mertebesine ulaşmış merdler hakkında, kadrü kıymet ifade eden bir sözdür. "Batıla eyvallah demem" sözü de, buna yakın bir manayı ifade eder.
EĞRİ OTUR, DOĞRU SÖYLE : Doğru konuşmayı, her halükârda yalan söylememeyi ifade eden bir atasözüdür.
1-MERYEM SURESİ 96.AYET
İMAN EDİP,SALİH AMEL İŞLEYENLER VAR YA , RAHMAN OLAN ALLAH ONLARI SEVDİRECEKTİR (gönüllere)
2-KEHF SURESİ 6.AYET
(EY MUHAMED) DEMEK ONLAR,BU SÖZE (kitaba) İNANMAZLARSA, ONLARIN PEŞİNDE ÜZÜLE ÜZÜLE KENDİNİ HELAK EDECEKSİN !
AMELLER NİYETLERE GÖREDİR
YAPILAN İŞLER NİYETLERE GÖRE DEĞERLENİR.HERKES YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI NİYETİNE GÖRE ALIR. KİMİN NİYETİ ALLAHA VE RESULUNE VARMAK, ONLARA HİCRET ETMEKSE,ELİNE GEÇECEK SEVAP ,ALLAH VE RESULUNE HİCRET SEVABIDIR.KİMDE ELDE EDECEĞİ BİR DÜNYALIĞA VEYA EVLENECEĞİ BİR KADINA KAVUŞMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞSA ,ONUN HİCRETİ DE HİCRET ETTİĞİ ŞEYE GÖRE DEĞERLENİR.
İBADETE DEVAM..
ÂİŞE RADIYALLAHU ANHA ŞÖYLE DEDİ:
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
AĞRI, SANCI VEYA BENZER BİR SEBEPLE GECE NAMAZINI GEÇİRİRSE,BİR SONRAKİ GÜNÜN GÜNDÜZÜNDE ON İKİ REKAT NAMAZ KILARDI.